Press ESC to close

Dijital Dağınıklık ve Mücadele Yöntemleri

[vc_row][vc_column][vc_column_text]

Sürekli düşen bildirimler, birikmiş e-postalar, yığınlaşmış masaüstleri, hatırlanamayan parolalar, aranıp da bulunmayan dosyalar vb. durumlardan şikayetçi değilseniz farklı dünyaların insanları olabiliriz. Eğer aynı dünyada olduğumuzu düşünüyorsanız, gelin bu dağınıklığın sebep olduklarına bakıp, çözüm yollarını inceleyelim.

Dijital Dağınıklık (Digital Clutter)

Günümüzde dijitalleşmenin kolaylıklarından her alanda istifade eder olduk. Özellikle COVID-19 pandemisiyle beraber uzaktan eğitim, uzaktan çalışma gibi zorunlu haller hepimizi teknolojik araçlara daha da yönlendirmiş durumda. Bireysel dijital dönüşümünü gerçekleştirenler teknolojik araçları etkin kullanabilirken, gerçekleştiremeyenler çağın çok gerisinde kalacak gibi görünüyor.

Bireyin dijital dünyayla olan ilişkisini inceleyip, hangi dijital araçları nasıl ve ne zaman kullanacağını ele alacağım “Akademide Dijital Dönüşüm” makale serilerimden bu ilkinde hep yaptığımız ama üzerinde çok düşünmediğimiz bir konuya değineceğim: Dijital Dağınıklık (digital clutter).

Dağıtmanın birden çok anlamı olsa da genelde bir düzensizlik halidir ilk aklımıza gelen. Zaten insanın düzen arayışında savaş açtığıdır dağınıklık. Bireysel olarak bir şeyleri hep dağıtır-düzenler ya da dağıtmama çabasıyla uğraşır dururuz. İşte dijital dağınıklık da yaşamımız dijitalleştikçe, dijital hayatın yönetiminin zorlaşmasından ortaya çıkıyor.

Dijital dünya bize; internet, akıllı nesneler-sistemler, yapay zekâ vb. birçok imkân sunuyor. Artık o kadar çok işlerimizi oturduğumuz yerden yapar olduk ki, hareket gereksinimlerimiz azalmış durumda. Böyle bir ortamda dijital araçların getirdiği dijital dağınıklığın günlük yaşamınızı ne kadar çok etkilediğinden bihaber yaşamaya devam ediyoruz.

Bundan 20-30 yıl önce kırtasiyeden aldığımız diskete kaydettiğimiz ödevi öğretmenimize teslim ederdik. Hiç unutmam mp3 formatında bir şarkıyı bile atamadığımda büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Günümüzde ise yüksek veri kapasitesine sahip gelişmiş teknolojik ürünleri kullanıyor oluşumuzun rahatlığını yaşıyoruz. İmkanların böyle geniş olması da dijital dağınıklığın önemli bir boyutu olan dijital istiflemeye (digital hoarding) neden oluyor.

Dijital İstifleme (Digital Hoarding)

Dijital istifleme, dijital eserlerin gerekli, gereksiz ayrımı yapılmadan depolanması olarak tanımlanıyor (1). Eskiden bunları daha çok kısıtlı fiziksel bellekler (Disket, CD, DVD) aracılığıyla yaptığımızdan gözle görünür bir arşivcilik oluyordu. Günümüzde ise gerek yüksek kapasiteli bellekler gerekse bulut teknolojilerin fiziksel olarak algılanamaması bizi daha çok her şeyi saklama arzusuna itmiş durumda. O kadar çok istifleme hali var ki, işimiz kolaylaşacağına zorlaşıyor. Başlıca örnekler;

  • Birikmiş, okunmamış e-postalar,
  • Sayıca fazla, birçok platformdan düşen bildirimler,
  • Aşırı masaüstü simgeleri,
  • Eski fotoğraflar, belgeler, dosyalar,
  • Yazılım ve uygulamalar,
  • Yer imleri ve çerezler vb.

Dijital istifçiliğin en büyük sebeplerinden biri bireylerin hangi içeriğin değerli, hangisinin değersiz olduğuna dair ayrım yapmamasıdır. Yukarıdaki durumlardan ciddi anlamda mustarip olduğunuzu düşünüyorsanız belki Dizpozofobi (Kompulsif Biriktirme Hastalığı) konusunda bilgi almanız gerekebilir. Gözünüzü korkutmuş olmak istemem ama böyle bir şey de mümkün.

Dijital Dağınıklık Üzerine Araştırmalar

Dijital dağınıklığın henüz dolgun bir literatürü olmamakla beraber çağın sessiz ilerleyen sendromundan biri olduğunu düşünüyorum. İlerleyen yıllarda teknolojinin de gelişmesiyle beraber daha çok tartışılacağı bir gerçek. Ünlü antivirüs programı Kaspersky’ın yaptığı bir araştırma günümüzün dijital dağınıklığı tespit etme noktasında iyi bir örnek. İş yerinde dijital dağınıklığı düzeltmek adını verdikleri projelerinden önemli sonuçlar çıkmış (2);

  • Çalışanların %72’si kendilerine ait olan önemli ve hassas belgeleri iş yerlerinde saklamakta,
  • Türkiye’de çalışanların üçte biri (%31) iş yerindeki cihazlarda kullandıkları kullanıcı adı ve parolalarını iş arkadaşlarıyla paylaştığını kabul etmiş,
  • Son olarak çalışanların günlük yaşantısındaki alışkanlıklar ile dijital dağınıklıkları arasında ilişki bulunmuş. Buzdolabını düzenleme alışkanlığına sahip kişilerin dijital yaşantılarının da düzenli olduğu saptanmış.

Bireylerin yaşam tarzlarındaki düzen anlayışı ile muhtemelen dijital dünyaları benzerlik gösteriyor diyebiliriz. Yalnız dijital dağınıklığın daha az görünür olması durumun ciddiyetini anlamamızı engelliyor olabilir.

Türkiye’de dijital dağınıklık üzerine yapılan nitel bir çalışmada, bireyler çeşitli depolama alanlarında sakladıkları sayısız dijital verinin içerisinde ne olduğunu hatırlamadıklarını belirtmişler. Saklama motivasyonlarını “Bir gün lazım olur” şeklinde açıkladıkları görülmüş. Daha da önemlisi istifçilik ile dijital istifçilik arasında bağ görülmüş ve patolojiye dönüşmesi açısından dikkat edilmesi gerektiği önerilmiş (3).

Dijital Dağınıklığın İnsan Üzerinde Etkileri

Madalyonun diğer yüzünden bakacak olursak gelişen teknolojinin nimetlerinden faydalanamayacağımız anlamına da gelmiyor. Ancak sosyal medya, e-postalar, abonelikler vb. dinamiklerin bizi esir altına almasına da izin vermemiz gerekiyor. Çağımızın belki de önemli sorunlarından olan parlayan nesneler sendromu (shiny object sendrome) bu konuya daha iyi bir perspektif katıyor. Parlayan nesneler sendromu, günümüzün tüketim toplumunda bir şeyleri kaçırır mıyım endişesine yani fomoya kapılarak nesneleri sürekli tüketmekle dağılma hali olarak tanımlanıyor. Hani internet dünyasının meşhur espirilerinden biri vardır ya “Ben buraya nereden geldim.” diye. İşte bazen çalışırken gelen bir bildirimle, bir reklamla tüm samanyolunu gezdiğimizi döndüğümüzde farkederiz.Dijitaldaginiklik3

Konunun bağlamlarını ufaktan açtığımıza göre genel çerçeveden baktığımızda, dijital dağınıklığın insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini özetleyecek olursak;

  • Odaklanma sorunu ve beraberinde gelen dikkat bozukluğu,
  • Yetememe duygusuyla beraberinde artan stres,
  • Zaman israfı,
  • Verimliliğin düşmesi vb.

Eğer yazının bu kısmına gelebildiyseniz masada bazı seçenekler var. Bunlardan bazıları; konudan mustarip olduğunuz, konuyla ilgili merakınız, okumayı sevdiğiniz ya da en nihayetinde dikkatinizin dağılmaması olarak tahmin ediyorum. Belki buraya gelene kadar iki üç kez mesajlaşma uygulamalarına girip-çıktınız, biraz sosyal medya biraz da e-postalar derken ancak yetiştiniz. Belki de %70’inizi çoktan kaybettik. Dostlar sağolsun.

Dijital dağınıklığın önüne geçmede yapabileceğimiz en iyi adım farkındalığımızı artırmak olacak. Farkındalık aşamasında teknolojiyle olan ilişkilerimizi biraz irdelememiz gerekecek. Zaten çoğumuzun illaki bu konuda benzer problemleri var. Artık öneriler aşamasına geçebiliriz.

Dijital Dağınıklığı Azaltmak İçin Öneriler

Yaptığım araştırmalarda Türkiye’de aynı makalenin farklı sayfalarda intihal dizisi şeklinde yayımlandığını gözlemledim. Bu da beni daha çok yabancı kaynakları araştırmaya itti. En son derleyip, toparlayarak neler yapabilirizi, kendi uygulamalarımdan da yola çıkarak sunuyorum.

Bilgisayar Kullanımı için Öneriler

1. Masaüstü

Sade olun: Masaüstü resminiz olabildiğince sade olmalı ki, görüş alanınız iyi olsun.

Sınıflandırın, sınırlayın: Masaüstü simgeleriniz anında bulabileceğiniz kadar az olmalı. Bilgisayar kullanım amacınıza göre masaüstünde kategorik dosyalar oluşturmanız mümkün. Bunun bir sınırı yok elbette ama Windows için iki sütunu kendinize bir sınır olarak belirleyebilirsiniz. Ne kadar az dosya o kadar çok görüş demek.

2. Dosyalar  

Sınıflandırma stratejiniz olsun: Dosyalarda iyi bir sınıflandırma stratejisi önemli. İç içe dosyalamanın çok aşırı olmaması yani yatay kategorilendirme her zaman daha kullanışlıdır.

Şablon dosyalar: Benzer dosyalama işlemleri için taslak oluşturabilirsiniz. Örneğin, taslak bir araştırma dosyam var ve yeni bir çalışma yapacak olduğumda bu taslak dosyalamam üzerinden yeni bir çalışmaya geçiyorum. Bu standartlar hızınıza hız katar.

Bulut sistemler kullanın: Veri kaybetmek kadar korkunç bir şey yoktur. Bunun için düzenli olarak yedekleme yapmanızda yarar var. Bu konuda en kullanışlı yöntemlerden biri bulut hizmetleridir. Google Drive, Yandex Disk, Microsoft OneDrive, Dropbox gibi çok bilinen şirketler bu alanda hizmet sağlamakta. Benim hepsinde hesabım olmakla beraber akademik çalışmalarımda Google Drive ve Yandex Disk bulut hizmetlerini kullanmaktayım. Google Drive’ın ekip çalışmalarındada çok efektif ve kullanışlı bir ara yüzü bulunduğunu hatırlatmak isterim.

3. Bildirimler: Windows ve tarayıcı bildirimleri kimi zaman çok sıkıcı olabiliyor. Odaklandığınız bir akademik iş üzerindeyken gelen bildirimle dikkatiniz dağıldığında, toparlanmak zaman alabiliyor. Windows bildirim ayarlarını düzenleyebileceğiniz gibi tarayıcınızdaki bildirim aboneliklerinizi de gözden geçirmenizde fayda var.

4. Tarayıcı çerezleri: Tarayıcı çerezleri çoğu zaman işimize yarar şeyler diye düşünürüz. Aslında bu çerezler yüzünden reklamlarla boğuştuğumuz gibi bilgisayarımızın da performansından oluyoruz. Dilerseniz kısa bir ayarla, tarayıcı çerezlerimizi otomatik silme emri verebilir ya da ara ara CCleaner gibi uygulamalarla aralıklı temizlemelerde bulunabiliriz.

5. Parolalar

Standart şifreler: Parolalar artık hepimizin bilişsel seviyelerini zorlayacak seviyeye geldi. Nereye hangi şifreyi yazdığımızı unutuyoruz. Bu da her sistemin ayrı kriterlerde şifre istemesinden kaynaklanıyor. Bu açıdan birçok sistemin kriterlerini karşılayacak standart bir şifre kullanmanızı tavsiye ederim. Yani mutlaka bir büyük harf, ardışık olmayan rakamlar ve en az 10 karakterlik uzunluk. Her yerde aynı şifreyi kullanmak istemeyebiliriz. Kredi kartı işlemleri yaptığımız ya da kurumsal sayfalarda daha güvenlikli şifreler kullanmak daha mantıklıdır. Bu yüzden standart şifrenize o siteyle ilgili ufak karakter eklemeleri yaparak bu sorunu çözebilirsiniz.

Şifrelerinizi yönetin: Ben bunlarla bile uğraşamam, belleğim kaldırmıyor diyorsanız bir başka önerim parola yönetim uygulamaları. Ben LastPass ve Google Chrome şifre yöneticilerini kullanıyorum. LastPass son bir güncellemeyle platformlar arası senkronizasyonu ücretli yaptı. Bunu da hatırlatmak isterim. Roboform, Sticky vb. birçok alternatif yazılımı da değerlendirebilirsiniz. Burada bütçeleme tamamen size kalmış.

6. E-postalar

Bireysel ve iş e-postanızı ayırın: Posta kutunuzda; reklamlar, bültenler, site bildirimleri, akademik işleriniz vb. bunlar sizi birlikte karşılıyorsa işiniz zor demektir. Öncelikle iş ve özel hayatı postalarda mutlaka ayırmak gerek. İş e-postanızı sadece işlerinizde kullanırken, bireysel e-postanızı da site üyelikleri, banka işlemleri vb. durumlarda kullanmak en doğrusu olacaktır. Böylece işinizle ilgili önemli e-postaları görmeniz ve dönüş yapmanız kolaylaşacaktır.

E-postalar günün ilk işi: Biriken e-postalar bazen çok sıkıcı olabiliyor.  Sizle iletişime geçen birçok insanın olması, site üyelikleriniz ve bülten abonelikleri her gün kabarık okunmamışlar listesiyle karşılaşmanıza neden olabiliyor. O yüzden e-posta okumayı kalktığınız yatağı yapmaya benzetiyorum. İkisi de düzenli bir yaşamın göstergeleri gibi.

E-postalar da silinebilir: En çok titiz olunması gereken konulardan birinin bu olduğunu düşünüyorum. Kotam dolmaz deyip silmemek yaptığımız hatalardan biri. Outlook’un gereksiz e-posta özelliği bu konuda iyi çözümlerden biri. Gereksiz olarak gördüğünüz e-posta bu kutuya yönlendirebilir ve kısa sürede otomatik silinmesini sağlayabilirsiniz.

Yanıtlamada hızlı olun: Akademik işlerde profesyonellik bir gerekliliktir. Çoğumuz yurt dışından bir yazışmada hızlı dönüşe şaşırırız. Çünkü Türkiye’de işler böyle yürümez. Aslında size gelen bir e-postaya en geç iki iş günü içerisinde dönmeniz gerekir. Belki bu konuda daha profesyoneli bir şekilde otomatik yanıt sistemleri ile kişiye en yakın zamanda döneceğinizi belirtecek bir şablon oluşturabilirsiniz. Yalnız bu iki gün içerisinde döneceğiniz gerçeğini lütfen değiştirmesin.

Mobil Telefonlar İçin Öneriler

Uygulamaları kategorilendirin: Uygulamalarınızı kullanım amaçlarına göre kategorilendirmeniz hızlanmak açısından doğru bir tercih olacaktır.

Bildirimleri gözden geçirin: Günlük yaşamınızda sürekli sizi rahatsız eden bildirimleri sessize alabilir ya da gereksiz gördüklerinizin bildirimlerini kapatabilirsiniz. Özellikle Whatsapp gibi yazışma uygulamalarında ben sessiz modu tercih ediyorum.

Sınırları çizin: Günümüzde telefonların çok gelişmesiyle birlikte sınırsız sayıda uygulama, fotoğraf vb. imkanlara sahip olduk. Bu bolluktan faydalanırken amaçlarımız ölçüsünde uygulama kullanmak ve fotoğraf saklamak uygun olacaktır. Sosyal medyada paylaşmayacağınız veya baskı olarak almam dediğiniz fotoğrafların başka bir kullanım amacı yoksa telefon belleğinizde de yer almasının bir anlamı yoktur.

Muhtemelen ilerleyen yıllarda dijital dağınıklığın insan biyolojisi üzerinde, özellikle psikolojik açıdan etkileri daha da araştırılacak ve bunları öğreneceğiz. Sizin de bu konuda deneyimleriniz ve önerileriniz varsa aşağıda bizle paylaşabilirsiniz.

Kaynaklar

  1. https://tr.vvikipedla.com/wiki/Digital_hoarding
  2. https://www.xtrlarge.com/2020/02/06/modern-kurumsal-problem-dijital-daginiklik/
  3. İşleyen, M. (2019). “Dijital Çağın Yeni Hastalığı: Dijital İstifçilik”. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi
    Dergisi, (AKİL) Haziran (31), s. 404-420
  4. Resim-1: https://www.wsj.com/articles/SB10001424052702303404704577305520318265602
  5. Resim-2: https://www.kaspersky.co.za/blog/my-precious-data-report-one/14093/

 

 

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]

Öğr.Gör. Ali Kaplan

Yazıyla ilgili geri bildirimlerinizi isterseniz aşağıda isterseniz mail yoluyla ulaşarak yapabilirsiniz. Teşekkürlerinizi sunmak için yazıyı sevdiklerinizle veya sosyal medyada paylaşmanız yeterli olacaktır. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ali KAPLAN sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et